Adalet, kainatı ayakta tutan dengedir. Bu ayakta kalış hali hem maddi olarak her maddenin yerli yerinde bulunması hem de bütün ilişkiler ağının sağlıklı olması anlamındadır. Bu bağlamda küresel ısınma da adaletsizliktir, insanın diğer insanlarla, kainatla ve Allah ile olan ilişkisinin bozuk olması da adaletsizliktir. İnsan ontolojik(varlıksal) olarak nerede bulunduğunu unutursa zulmetmiş olur; yani adaletsiz davranmış olur. Şöyle ki insan, Allah tarafından eşref-i mahluk olarak yaratılmıştır. Kainat(insan dışındaki her maddi şey) da Allah tarafından yaratılmıştır. Buradan hareketle Allah ontolojik hiyerarşide en üst basamakta yer alır yaratıcı sıfatıyla. İnsan ve kainat ise ikinci ontolojik basamaktır; fakat insan eşref-i mahluk olması hasebiyle kainattan daha yetkili konumdadır. Yani insana bir irade verildiği için yetkileri daha fazladır ve bu yetki beraberinde sorumluluğu getirir: Yaratılışı(fıtratı) muhafaza etmek. Bu anlayış insanı madde üzerinde mutlak tasarruf sahibi yapmaz; ancak sınırlı bir tasarruf imkanı vardır. Bu sınır ise maddenin yaratılmış olduğu gibi kalmasıdır, insan bu dengeyi(mizanı) bozamaz. Allah kıyamet ile bu mizanı bir alt üst oluşla bozacaktır; çünkü mutlak tasarruf ondadır. İnsan insana “hak”lara sahip oluş anlamında mutlak olarak eşittir. İşte böyle bir kainat algısı adaletin ta kendisidir. Bu algıya sahip bir insan ne insanlara zulmeder ne de kainatı ifsad eder.
Bugün ise adaleti çok sınırlı bir anlamda kullanıyoruz. Bazen de anlamını zedeleyerek kullanıyoruz. Zira kainat algımız sekülerizmle paramparça edilmiş durumda. Sekülerizm, ontolojik hiyerarşiyi yıktı ve insan , kainat ve Allah arasındaki ilişkiler ağını darmadağın etti. Artık Allah mutlak tasarruf sahibi değildi kainat üzerinde; “düşünen özne olarak” kendini merkeze koyan insan kainat üzerindeki mutlak tasarrufunu ilan etti ontolojik hiyerarşiye meydan okuyarak… Artık her şeyin hakimi konumdaydı insan… Tanrı’nın konumunu bile kendisi belirlemeliydi… Öyle de yaptı… Yeryüzünden kovdu tanrıyı… Onun Rablik ve İlahlık sıfatlarını tanımadı ve reddetti… Yerine her şeye kadir “kanunkoyucu”yu ikame etti… Sonra mı? Sonrası felaket… Önce yeryüzünü sömürmeye başladı; halbuki eskiden bir nimet olarak kullanıyordu… Bacon bir kraliyet başsavcısıydı, cadı mahkemelerinde bu görevini ifa ediyordu ve diyordu ki biz suçlu bir kadına suçunu ikrar ettirmek için işkenceler yapardık, kainatı da konuşturabilmek onu semirebilmek için ona işkence yapmalıyız… Bu anlayıştaki insan önce bazı insanlardan üstün tuttu kendini, Batı’daki insan Doğu’dakine göre üstündür; hele zenciler sadece köle olmak için vardır. Zenginler fakirlere göre üstündür, fakirler sadece çalışmak ve üretmek için vardır. Sanayi Devrimi yaptı insan ve kainatı daha iyi sömürmeye başladı, insanları haklarını hiçe sayarak sefil bir hayata sürükledi… Batı romanları bu sefaleti ve parçalanmışlığı çok iyi anlatır… Sonra insan geliştirdiği bu teknolojiyle kitle imha silahları üretti… Çeyrek yüzyılda iki dünya savaşı yaşadı dünya… Atom bombası atıldı… Artık yeryüzünde hiçbir insanın güvenliği kalmamıştı… Bugün bu parçalanmışlıkları yaşıyor insan…
Ontolojik hiyerarşinin bozulması; yani adaletsizlik uzun süren bir cinayetler yüzyılına neden oldu. Albert Camus şöyle der: “20. yy. taammüden işlenmiş cinayetler yüzyılıdır.” Öyle görünüyor ki insan akıllanmış değil… Yıkım farklı boyutlarda yaşanmaya devam ediyor… Geleceğin felekatlerini görmek için kahin olmaya gerek yok. Mesela ırkçılık(kavmiyetçilik)… Irkçılık, insan ile insan arasında olan ilişkinin tahrif olmasından kaynaklanır. Bir kavmin kendini diğer kavim veya kavimlerden üstün tutmasıdır. Halbuki bu açıkça adaletsizliktir ve böyle bir özgürlük yoktur… Adaletsizliklerin sonucu mizanın bozulmasıdır. Kavimler arasındaki çatışmalar savaşlara neden olmakta ve masum insanlar ölmektedir; yani düzen bozulmaktadır… Mesela eşcinsellik ve onun yaygınlaştırılmak, normalleştirilmek istenmesi… İnsanın insanla olan ilişkisinin bozulmasıdır... Toplumu ifsad eden ve insan neslini tehlikeye düşüren bir adaletsizlik durumudur ve böyle bir özgürlük yoktur…
Adalet kavramına bir de bu gözle bakmak temennisiyle…